Güneşteki Adamlar
…
Ebu’l-Hayzurân kızgın tankın üstüne oturdu. Nefes nefese kalmıştı. Olduğundan daha ihtiyar görünüyordu. Bu sırada Ebû Kays yavaşça tekerleğin üzerinden kayıp aşağıya inmiş ve tankerin gölgesinde yüzükoyun yere uzanmıştı. Esad ayakta durup bir süre ciğerlerini doldurabildiği kadar temiz havayla doldurup nefeslendi. Bir şeyler söyleyecek gibi oldu ama konuşamadı. Sonunda soluyarak:
“Oh be! Hava burada baya serinmiş.” dedi.
Yüzü ıslanmış ve kıpkırmızıydı. Pantolonu terden sırılsıklam olmuştu. Göğsünde pas izleri vardı. Bu haliyle kana bulanmış gibi görünüyordu. Mervan doğrulup tükenmiş bir vaziyette demir merdivenden aşağı indi. Gözleri kızarmıştı ve göğsü pas lekelerine bulanmıştı. Yere ulaşınca başını Ebû Kays’ın baldırına koydu, yavaşça tekerleğin yanına uzandı. Kısa bir süre sonra peşinden önce Esad, sonra da Ebu’l-Hayzurân aşağı indiler ve dizlerini yukarı kırıp başlarını dizlerine dayayarak yere oturdular. Biraz öylece durduktan sonra Ebu’l-Hayzurân konuştu.
“Aşağısı korkunç muydu?”
Kimse cevap vermedi. Ebu’l-Hayzurân’ın bakışları yüzlerinde dolaştı. Yüzleri mumyalanmış gibi sapsarı göründü gözüne. Mervan’ın göğsü inip kalkmıyor ve Ebû Kays’ın ıslık çalan soluması duyulmuyor olsaydı, ikisini de ölmüş zannederdi.
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.