İstanbul’un arsız Erkut’u, Mardin’in Barzan Ağa’sı… Yaşadığı iki hayatı da parmağında çevirebilen Zalim Hezeroğlu. Yaşadığı bu iki hayat nihayetinde başına bela olmuştu. Belası da Emanet bir gelindi. Güzel, uysal, günahkâr, Berçem Dağdelen. Kimsesiz Berçem düğün günü kocasının ölümüyle kayınbiraderiyle evlendirilmiş ve böylece bir darbe daha almıştı. Nelerle karşılaşacağını bilmeyen Berçem, nasıl bir hayat yaşayacağından habersizce koparılmıştı doğduğu topraklardan.
Hayat ona zehir olacaktı. Bir günah keçisiydi o. Emanet edildiği zalim adamın ellerinde işkence altında bir ömür geçirecekti. Kocasının sevdiği kadınla aynı evde nefes alabilecek miydi? Hayatı darmaduman olan Barzan, bir yanda sevdiği kadın, diğer yanda emanet karısıyla vereceği savaştan galip çıkabilecek miydi?
Emanet Gelin 2
Bir oda düşünün… Odanın ortasında yuvarlak bir masa.
Karşı karşıya oturan üç farklı kadın, üç farklı adam…
Kesişen bakışların çoğunda sevgi,
Kesişen bakışların çoğunda nefret,
Kesişen bakışların çoğunda ise hasret vardı.
**
Berçem, Barzan Hezeroğlu’nun gözlerine baktığında vaat ettiğim hiçbir ümidi boşa çıkarmadım anlamını severek okuyor. “Benim senden başka kadına ne kalbim ne huzurum var.”
**
Helin, Miran Kara’nın gözlerine baktığında kalbini hunharca ezerek beynini işgal eden sözlerini tekrar tekrar duyuyor: “Yok ulan, sana karşı hiçbir şeyim yok. Sana karşı zerre sevgim, saygım, dokunmaya tahammülüm yok!”
**
Alaz, Afran Sözeri’nin gözlerine baktığında evine gelip konuşmak isteyen adamın gözü karalığını sorguluyor. “İstediğim senin rızan. Eğer hayır dersen kendimi geri çekerim. Barzan’ın izin vermemesi için her şeyi yaparım.”
**
Bu masada kaybetmek yok. Kazanmak için elim bir mücadele var. Kimi acısına, kimi mutluluğuna, kimi sonuna…